30 Mart 2015 Pazartesi

Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna

Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer.

Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü benim kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!

Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir?

Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına? Niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına? Niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?

"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş...

Nilgün Marmara

28 Mart 2015 Cumartesi

Sığınak değil, gök kubbenin kendidir!



Bir gün delirmeye karar vermiştim ; Parinae

anlaşılmayı her zaman reddettim. anlaşılmak kendini satmaktır. âşık olmak yalnızlıktan usanmaktır; bu yüzden bir korkaklıktır, kendimize ihanettir. geçmişim, olamadığım her şeydir. hep uyanmanın sınırındaymışım gibi hissediyorum. japon çay fincanlarımdan birisi kırıldığında, gerçek nedenin bir hizmetçinin özensiz ellerinin değil o porselenin kıvrımlarına yerleşen desenlerin kaygıları olduğunu düşünürüm; Among Shards of Dreams I Walk


nasıl söyleyeceğimi bilemem, susarım. susmak üzerine konuşmak gerekirse, beni çağırırlar, oturur susarım; These Depths Were Always Meant for Both of Us


denizin bütün suyu, düşünsel bir kan lekesi yıkamaya yetmez; Waiting and waltzing in airport terminals


Ölüler asla dirilmez; You Are Dead


"sisten nefret ederim," dedim. "korkutur beni."
"bu sevdiğin anlamına gelir. seni korkutuyor çünkü senden güçlü. nefret ediyorsun çünkü korkuyorsun. seviyorsun çünkü iplerini eline alamıyorsun. insan sadece köle edemediğini sever; Petropavlovsk-Kamchatsky  

Kuş ölür sen uçuşu hatırla ; Fear the Night

 ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım; Wolmar

çivi çiviyi söker. ama bir çarmıh yapılır dört çividen; Ascend

gelecek, geçmişin bok yemesinden başka bir şey değildir zaten biliyorsunuz; Requiem

sonrası biraz bulanık. başka bir şeyi ararken bulunan bir şey gibi ; Monochromatic

geceler bitti. yolculuklar bitti. yeni yerler, yeni sabahlar bitti ; Heroes and Ghosts

çok şey vardı anlatılacak,o yüzden sustum; Gratification

vicdan azabı rolünde yaşamak niyetindeyim, kendimden bahsettiğime bakmayın, asıl mesele sizsiniz, ben yaşlanıyorum, siz hep genç kalıyorsunuz; Aorta

Sonsuza dek mutlu yaşadılar...Enzo family

OruçAruoba / Olmayalı

Kişinin yaşamının anlamı, kırılgandır.

Kişinin yaşamının anlamı, zayıftır, kırılgandır, dökülüp gitmeye hazırdır : kişi onu, sürekli beslemezse, korumazsa, bütünlüklü tutmazsa, kayıp gidiverir parmaklarının arasından.
Sürekli —hep yeniden, en baştan başlayarak— kurulması gereken birşeydir kişinin yaşamının anlamı. Önceki kurulmuş biçimlerinin kişiye şimdi sağlayabileceği de, sağlam ve direngen yapılar değil; önceki kuruluşlarının, işte, nasıl zayıf, kırılgan olduklarının, nasıl dökülüp gittiklerinin, bilgisidir — 'yaşam deneyimi' denilen şey de bundan başka birşey değildir...
Kişinin yaşamının anlamı, dökülür gider; ona, yalnızca, nasıl dökülüp gittiğinin bilgisini bırakarak —
Kişinin yaşamının anlamı, kişiyi bırakarak, dökülüp gider — ona bilgisini bırakarak, dökülür, gider, anlamı, yaşamının, kişinin.

Yaşamının anlamı, ancak, kişi, bir an durup, "Ne istiyorum ki?..." diye sorabildiğinde, biçimlenmeğe başlar. Yani, ancak eksikliği çekiliyorsa, yokluğu duyulabilmişse, varedilebilir — kurulabilir; yoksa, yoktur.
Bu bakımdan, insanların büyük çoğunluğu anlamsız —anlam yoksunu— yaşamlar yaşarlar, çünkü yaşamlarındaki anlam eksikliğini hiç duymamışlardır.
Ancak bazı insanlar duyar bu eksikliği : onlar için yaşamlarının tek bir bütünlüklü anlamının olmaması, çekilemezdir — bu yüzden, kurmağa, yaratmağa, varetmeğe girişirler böyle bir anlamı.
Bunu da bazen —bazıları— başarabilir; ama herhalde, başaramayanlar da çoktur.
Başaramayacakları —ya da, artık başaramayacakları— açıklık kazananlar için de, son bir —yoğun— anlam yaratma yolu kalır...
Yokluğu da içerilir, anlamında, yaşamının, kişinin.


OruçAruoba / Olmayalı

Ama ben..

Ama ben hiç gitmedim ki senden
Kelimelerim gitti, gülüşlerim gitti
Sesim gitti, bakışlarım gitti senden
Ben sende kaldım
Ben sende tutuklu kaldım.

26 Mart 2015 Perşembe

Hayatımızın...


"... Hayatımızın, birtakım ehemmiyetsiz teferruatın oyuncağı olduğunu, çünkü asıl hayatın teferruattan ibaret bulunduğunu görüyordum. Bizim mantığımızla hayatın mantığı asla birbirine uymuyordu. Bir kadın, trenin penceresinden dışarı bakabilir, bu sırada gözüne bir kömür parçası kaçar, o ehemmiyet vermeden bunu ovuşturur ve bu minimini hadise dünyanın en güzel gözlerinden birini kör edebilirdi. Yahut bir kiremit, hafif bir rüzgarla yerinden oynayarak devrin gıpta ettiği bir kafayı parçalayabilirdi.
Göz mü mühim kömür parçası mı, kiremit mi mühim kafa mı, diye düşünmek nasıl aklımıza gelmiyorsa ve bütün bunları nasıl hiç mütalaa yürütmeden kabule mecbursak, hayatın daha birçok cilvelerine de aynı tevekkülle katlanmaya mecburduk.
Sabahattin Ali

hayatın ne olduğunu bilen bir insansanız


'' Aklın çıkarla ilgili konularda aldandığı olmuyor mu ? İnsan refahtan başka şeyi de sevemez mi? Belki ıstıraptan da aynı derecede hoşlanıyordur? Hatta ıstırabın saadet kadar faydalı olması da mümkündür, insanın sırasında acıyı ihtirasa varan derecede sevdiği bir gerçektir. Bunu anlamak için dünya tarihine başvurmaya lüzum yok, hayatın ne olduğunu bilen bir insansanız kendi kendinize danışın, yeter.''
.
Fyodor Mihailoviç Dostoyevski - Yeraltından Notlar

Neden düzenli olarak

"Neden düzenli olarak maça giden sıradan bir insan olamadım ben? Neden güzel sahanda yumurta yapmaktan başka derdi olmayan bir adam olamadım? Neden insanların kolunda miskin miskin gezinen bir sinek olmadım? Veya neden kümesin önündeki toprağı eşeleyen bir horoz olamadım? Neden bütün bunlar?"
Charles Bukowski, Pulp

26 mart’ın “ölmeme günü” olduğunu biliyor muydunuz?

26 mart’ın “ölmeme günü” olduğunu biliyor muydunuz? “ölmeme günü” de neymiş demeyin, edebiyatla ilgili kimselerin yakından bildiği, türk şiirinin belki de en önemli isimlerinin farkında olmadan icat ettikleri bir gün bu. tekrarlayalım, adındaki şiir’i de fark edeceksinizdir: “ölmeme günü”
gelelim hikayesine… başını turgut uyar ile edip cansever’in çektiği bir grup şair, bir gün “sevgilileri” ile birlikte rumeli hisarı’ndaki bir meyhanede oturmaktadırlar. her şey yolunda. rakı güzel. muhabbet güzel. dünya güzel.
derken, masadaki hanımlardan biri hastalığından, vücudundaki bir iğneden bahseder; vücudunda dolaşan iğnenin kalbine saplanması korkusuyla yaşadığı endişeyi anlatır. “ölüm” korkusuyla…
bir şişe rakı ister turgut uyar masaya, tüm şairlerin imzalaması için şişeyi, ardından bir geleneği başlatan o cümle gelir: “bu şişeyi al, gelecek sene bugüne kadar sakla, 26 mart’ta burada yine buluşup birlikte içeceğiz bu rakıyı.”
buluşurlar da. rakı güzel. muhabbet güzel. dünya güzel… bu şekilde gelenekselleşen, tesadüf eseri baharın da en güzel günlerine gelen “ölmeme günü”, yetmişlerin sonunda başlayıp 1985’e kadar her yıl yaşatılır.
ta ki turgut uyar 22 ağustos 1985’te “ölüp”, 26 mart 1986 “ölmeme günü” şişesinin boynunu bükük bırakana kadar… rakı güzel. muhabbet güzel. mümkün değil. -ferhan şensoy’un dediği gibi:
"ağustos yirmi iki, dediler "ustan ölmüş",
çok komiksin azrail, turgut uyar ölür mü?”
dostlarınızla geçireceğiniz, keyifli bir “ölmeme günü”… kutlamadan.
cemal süreya’nın “ertesi gün için bir şey diyemem ama rakı içtiğin gün ölmezsin” sözünü bugün tekrar düşünmenin keyfi ayrı sadece.
"örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibibir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda"sını edip cansever’in…
"öldüğü gün hepimizi işten attılar" demişti yine cemal süreya, turgut uyar’ın ardından, şüphesiz "ölmeme günü" masasından da.
unutmadan;
can yücel, salim şengil, edip cansever, tomris uyar, muhteşem sünter bir “ölmeme günü” masasında.
masanın diğer tarafında ise isa çelik, mehmetcan köksal, turgut uyar, dürnev tanseli, nezihe meriç, ömer uluç, tunga uyar.

25 Mart 2015 Çarşamba

ya beni etkilemek gibi bir derdi yoktu yada beğenilmeye çok alışkındı.

müzeyyendeki tuhaflığın ne olduğunu sonunda anlamıştım.

müzeyyen hiç flört etmiyordu. gözlerini kaçırmıyor, heyecanlanmıyor, dili sürçmüyor, dudaklarını ısırmıyor, kendinden bahsetme konusunda en küçük bir heves göstermiyordu.

ya beni etkilemek gibi bir derdi yoktu yada beğenilmeye çok alışkındı.

Ve adam keleği, elinin tersiyle uzaklaştırdı...


Onu ilk gördüğümde beynimdeki herşey sustu



Onu ilk gördüğümde beynimdeki herşey sustu.
Tüm sesler, yenilenen görüntüler yok oldu.
Obsesif kompülsif bozukluğunuz varsa, sessiz zamanlarınız pek olmuyor.
Yataktayken bile düşünüyorum:
Kapıları kilitledim mi? Evet.
Ellerimi yıkadım mı? Evet.
Kapıları kilitledim mi? Evet.
Ellerimi yıkadım mı? Evet.
Ama onu gördüğümde, tek düşünebildiğim dudağının kıvrımıydı.
Yada yanağına düşen kirpiği-
Yanağına düşen kirpiği-
Yanağına düşen kirpiği.
Onunla konuşmam gerektiğini biliyordum.
Otuz saniye içinde ona altı kez çıkma teklifi ettim.
Üçüncüden sonra kabul etti. Ama hiç biri doğru gelmedi. O yüzden devam etmek zorunda hissettim.
İlk buluşmamızda, zamanımı onunla konuşmak yada yemeğimi yemek yerine, tabağımdaki yemeği renklerine göre ayırmakla geçirdim.
Ama bunu sevdi.
Günde ona on altı kez yada yirmi dört kez elveda öpücüğü verişimi sevdi.
Eve yürümemin kaldırımdaki çatlaklardan dolayı uzun sürüşünü sevdi.
Beraber aynı eve taşındığmızda, kendini güvende hissettiğini söyledi. Kapıları on sekiz kez kilitlediğim için hırsız giremiyeceğini düşünüyormuş.
O konuşurken hep onun ağızını izledim-
Konuşurken-
Konuşurken-
Konuşurken.
Beni sevdiğini söylediğinde, dudaklarının kenarları yukarı doğru kıvrılırdı.
Geceleri, yatağa uzanıp ışığı kapatıp açışımı, kapatıp açışımı, kapatıp açışımı izlerdi.
Gözlerini kapatıp gece ve gündüzün önünden geçtiğini hayal ederdi.
Ama sonra… Onun zamanını çok harcadığımı söyledi.
İşe geç kalmasına neden olduğum için ona çok elveda öpücüğü veremeyeceğimi…
Beni sevdiğini söylerken, dudakları dümdüzdü…
Kaldırımdaki çatlağın üstünde durduğumda, o yürümeye devam etti…
Geçen hafta annesinin evinde kalmaya başladı.
Ona bu kadar bağlanmama izin vermemesi gerektiğini, herşeyin bir hata olduğunu söyledi, ama…
Ona dokunduktan sonra ellerimi yıkama gereği duymamam nasıl bir hata?
Aşk bir hata değil, onun bundan kaçabilmesi ve benim kaçamamam beni öldürüyor.
Gidip yeni birini bulamam çünkü tek düşünebildiğim o.,
Genelde bir şeye çok takıntılı olduğumda, cildim de tomurcuklar görürüm.
Arabalar arasında ezildiğimi görürüm…
Kafama taktığım tek güzel şey oydu.
Uyandığımda onun direksiyonu tutuşunu düşünmek istiyorum.
Duşu, kasa açarmış gibi açışını.
Mumları üfleyişini-
Üfleyişini-
Üfleyişini-
Üfleyişini.
Artık, düşündüğüm şey onu başka kimin öptüğü.
Nefes alamıyorum çünkü o adam onu bir kez öpüyor ve mükemmel olması umurunda bile değil!
Onu çok istiyorum…
Kapılarımı kilitlemiyorum.
Işıklarımı kapamıyorum.
Created By Sora Templates